Ne çok öldük yaşamak için
Mert Yıldırım

Ne çok öldük yaşamak için

   Son zamanlarda ülkemizde o kadar çok acı verici olay yaşandı ki hangi birine üzüleceğimizi şaşırır olduk. İnsanların yüzüne bakıyorum hepsinin yüzünden düşen bin bir parça. Umutsuz, mutsuz, hayattan beklentisi olmayan topluluğa dönüştük farkında olmadan. İnsanlar mutluluğu unuttu sanki. Hep böyle umutsuz muyduk yoksa böyle olmaya mecbur mu bırakıldık önemli olan ve sorulması gereken soru bu bence.

   Bana sorarsınız böyle umutsuz bir şekilde yaşamaya mecbur bırakıldık. Çünkü bizi ileriye götürecek adımlardan mahrum bırakıyorlar. Her gün televizyonlarda şehit haberlerini duyuyoruz. O kadar çok haber alıyoruz ki bir süre sonra bu haberler bizi eskisi kadar üzmemeye başlıyor. Çünkü toplum ölümlere, katliamlara, bombalara alıştırılıyor. Hiçbir şeyi yadırgamaz hale geliyorlar. 45 çocuğa tecavüz edildiğinde sesini çıkarmayan toplumun vicdanı neredeydi? O çocukların hayalleri, gelecekleri, psikolojileri heba oldu gitti böyle iğrenç olaylar yüzünden. İşin kötü tarafı bu pisliğin üzerini örtmeye çalışmalarıydı.

   Atatürk Havalimanı’nda teröristler tarafından 28 Haziran’da yapılan bombalı saldırı yine toplumu sindirmeye yönelikti. Şunu kesin bir şekilde söylemek istiyorum: Ben ve benim gibi düşünenler bombalarla yaşamaya alışmayacağız. Çünkü biz bombalarla yaşamaya alışırsak o zaman geleceğimizi ellerine teslim etmiş oluruz. Bu yüzden sonuna kadar mücadele edip bu ülkemizdeki bu kirli karanlığa son vermeliyiz.

   Bir sürü masum insan öldü bombalı saldırıda. Hepsinin annesi, babası, evlatları vardı. O aileler şimdi derin bir yasa boğuldu. Ölen öldüğüyle kaldı, yaşayanlarsa kahrından öldü. Benim en çok sinirime dokunan ne biliyor musunuz? Hiçbir yetkili ‘’Ölen vatandaşlarımızın güvenliğini sağlayamadığımız için çok üzgünüz. Biz görevimizi yerine getiremiyoruz. Bu görevi daha iyi birisi yapmalı. Bu nedenle istifa ediyoruz’’ demedi. Çünkü ülkemizde istifa mekanizması çalışmıyor. Biat kültürüne o kadar alışmışlar ki kendileri olmayanı anında sindirip yok ediyorlar. Başkalarının ne düşündüğü ya da ne hissettiği önemli değil onlar için.

   İstifa kültürüne sahip olunsaydı bu kadar kayıp vermezdi bu ülke. Anneler bu kadar çok ağlamazdı, evlatlar öksüz ya da yetim kalmazdı. Bu kadar çok insanın öldüğü bir coğrafyada nefes almak bile ağır geliyor bazen inanın bana. Bundan önce de bunun kadar şiddetli patlamalar yüzünden kayıplar verdik. Yine hiçbir yetkili sorumluluk alıp istifa etmedi. Koltuklarına öyle bir yapışmışlar ki oradan kalkmayı akıllarından bile geçirmiyorlar.

   Bizim tek isteğimiz insanca yaşayabilmek. Bombaların patlamadığı, insanların birbirine düşman olmadığı, barış ve huzurun olduğu bir coğrafyada yaşamak istiyoruz. Çünkü bu bizim en doğal hakkımız. İnsan hakları evrensel beyannamesinde de yer alan yaşama hakkı, hiçbir şekilde engellenmemelidir.

   Atatürk Havaalanı’ndaki patlamanın olduğu zaman televizyonda en çok ne izlenmiş biliyor musunuz? Survivor. İnsanlar can pazarına düşmüşken birileri tüm umursamazlığıyla keyif çatmaya devam etmiş. Çünkü onlar için ölen ya da yaralananların hiçbir değeri yok. Ne de olsa çoğu ‘’Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ mottosuyla hareket ediyor. Patlama gecesinde Survivor izleyen bir toplumun vicdanı ölmüş, insanlığı sınıfta kalmıştır. Toplumsal bilinci olmayan toplumlarda bu tür terör ve şiddet olayları çok sık görülüyor.

   Ben diyorum ki şehit haberlerine alışmayalım, bu haberler artık olmasın. Ne anneler ağlasın oğullarını kaybettikleri için, ne de oğullar ölsün. Artık ölmeyelim, yaşayalım. Ölümlere alışa alışa yaşamayı unuttuk. Bu gidişata dur denmeli yoksa daha beteriyle karşılaşacağız. Biz ancak birlikte olduğumuz zaman güçlüyüz, ayrıştırıldığımızda değil.

   Tepkimizi hastaglerle göstermek amacımızı geleceğe uzun vadede taşımaz. Çünkü bu kolaycılıktır bir bakıma. Bir iki gün konuşulduktan sonra yazılanlar unutulur, hayat yine eski haline döner. Yaşanan her terör ve şiddet olayı toplumda travma etkisi yaratmaktadır. Sık sık bu tür olaylar başımıza geldiği için travma sonrası stres bozukluğu var çoğu insanda. Çünkü böyle olayların insan zihninde etkisi kısa sürede geçmiyor. Patlamadan sağ kurtulan biri havalimanına her gittiğinde yaşadığı o korkunç olayı aklına getirecek. Bazılarının uçak fobisi olacak bundan sonra. Bazıları havalimanının önünden bile geçmek istemeyecek.

   İçinde yaşadığımız coğrafya bir hazine kadar değerli. Ancak bu hazinenin kıymetini bir türlü öğrenemedi bazıları. Ülkemizde bir sürü yetenekli insan var. Bilimle, sanatla, sporla, edebiyatla başarılı olan bir sürü insan kaza kurşunuyla hayatlarından koparılıyor. Bu terör olayları hiç olmasa, bu insanları kaybetmesek ülkece ne kadar ileri giderdik düşünün bir.

   Biat kültürünü benimseyenler elbet bir gün biat ettikleri kişiler tarafından kapının önüne konulacak bir gün. Bu yüzden hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor. Şu biat kültüründen sıyrılabilsek çok şey başarılabileceğine inanıyorum ben. Hala umut var ama umudumuzu kökünden sökmeye çalışıyorlar. Bu korku kültürüyle nereye kadar yaşayacağız sadece soruyorum. Yaşanan her kötü olayın sonunda sosyal medyaya ve haber bültenlerine yayın yasağı getirilmesi gerçekten toplumun iyiliği için mi? Bunu hiç oturup ciddi ciddi düşündünüz mü merak ediyorum.

  Etrafımızı görünmez ağlarla saran bu korku kültürünü yok etmeliyiz. Ölüm haberlerine alışmamalıyız. Birilerinin kirli oyunları yüzünden masum insanlar ölmesin artık. Benim tek dileğim budur. Siz nasıl bir gelecekte yaşamak istiyorsunuz? Korku kültürüyle hapsolduğunuz bir gelecekte mi yoksa medeniyetin hüküm sürdüğü demokratik bir gelecekte mi?

Karar sizin.

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Sel, travma sürecini uzattı! Şimdi hayal kırıklığı evresindeyiz…
Sel, travma sürecini uzattı! Şimdi hayal kırıklığı evresindeyiz…
Şap hastalığı insanlarda ölümcül etkilere yol açmıyor
Şap hastalığı insanlarda ölümcül etkilere yol açmıyor