Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı 1944 yılında kurulan, uzun yıllar yerel ve ulusal liglerde müsabakalara çıkan, bünyesinden bir çok yıldız isim çıkarmış,ülkemizin en önemli basketbol organizasyonlarından bir tanesi. 2000'li yıllardan sonra Ülkerspor ile birleşerek gücüne güç katan Fenerbahçe, bu birleşmeden sonra Euroleague A lisansına sahip olmuş, bu lisans hakkından mütevellit -büyük bir başarısızlık söz konusu olmadığı müddetçe- her sene Euroleaguede boy gösterme hakkı elde etmiştir. Ancak Türk Basketbolunda sadece Efes Pilsen'in bir kere başarabildiği Euroleaguede Final Four (Dörtlü Final) başarısından beri süre gelen Final Four hasretimiz uzun yıllar devam edecek gibi duruyordu. Fenerbahçe 2012 yılında Takımın baş antrenör koltuğuna Montepaschi Siena'nın koçu Simeone Pianigiani'yi oturtmuş, koç yanında eski takımından oyun kurucu Bo Mccaleb'i de beraberinde getirmişti. Bo ile beraber Sato ve David Andersen gibi kendini kanıtlamış tecrübeli oyuncular da sarı lacivertli takımın başarısı için parkeye çıkacaklardı. Ancak ne istenen performans sahaya yansıtılabildi ne de Fenerbahçe beklenen başarıyı yakalayabildi. Euroleague son 16 turunda sadece 2 galibiyet alan Fenerbahçe, sezon bitmeden koçu takımın başındaki görevinden aldı.
Bir sonraki sezonda basketbol için devrim niteliğinde bir gelişme yaşandı ve takımın başına Avrupa Basketbolunun en büyük koçlarından Zejko Obradovic getirildi. Ülker Arenada düzenlenen imza töreninde bir basın mensubunun 'sizin için Avrupa Basketbolunun Mourinho'su diyorlar. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?' mihvalinde sorusu üzerine Koçun verdiği cevap Fenerbahçe için ne kadar parlak bir geleceğinin olduğunun göstergesi niteliğindeydi. 'Benim adım Obradovic ve ben bu durumdan gayet memnunum.' cevabını veren Koç, Başkan Aziz Yıldırım dahil törende bulunan herkesin takdirini kazanmıştı. Fenerbahçe ile ilk sezonunda elle tutulur pek bir başarı elde edemeyen Obradovic, zaferin emek ve zaman istediğinin gayet farkındaydı.
Bir sonraki yıl play offta şampiyon Pınar Karşıyaka'ya elenen Fenerbahçe, Euroleague mecarasını ise final four ile noktalayarak kulüp tarihinin en büyük başarısına imza atmıştı. 2015-2016 sezonu öncesi son Euroleague Mvp'si (En Değerli Oyuncu) Nemanja Bjelica'yı Nba'e gönderen Sarı Kanarya, skorer guardı Andrew Goudelock'la ise yola devam etmeme kararı aldı. Bu durum bazı taraftarlarda endişe yaratmış gibi görünüyordu. Takıma yeni katılan şampiyon Pınar Karşıyaka'nın oyun kurucusu, geçtiğimiz sezon ligin en değerli oyuncusu ödülünün sahini Bobby Dixon'ın ise her ne kadar kendini ligde kanıtlamış olsa dahi Avrupa Basketbolunun en tepesinde kendine hiç yer bulamamış olması soru işaretlerini beraberinde getirdi. Bir diğer transfer Luigi Datome'nin ise Avrupa'ya dönme kararı aldıktan sonra çok daha yüksek kontratlara imza atma şansı varken Fenerbahçe'yi seçmesi Koç'un ne kadar büyük bir isim olduğunun yazılı kanıtı niteliğindeydi. Antic Ve Ekpe Udoh gibi Nba menşeili oyuncular da takıma katılınca Fenerbahçe Avrupa arenasında rakiplerini korkutan bir takıma dönüştü. Üstelik takım bütçesi de 17 milyon avro dolaylarında, pekte zirveye oynayan takımların alışık olmadığı kadar makul bir seviyedeydi. Türkiye Basketbol Süper Ligi'nde ipi göğüsleyen Fenerbahçe, kupanın da sahibi olmuş. Euroleague'de ise son saniye basketiyle uzatmalara giden maçta 21 sayıdan geri gelmesine karşın CSKA'ya boyun eğmek zorunda kalmıştı. -gerçi nasıl kaybettiği aşikar lakin, şikayet etmek bizi ileri götürmüyor maalesef.- Geçtiğimiz sezonu olabilecek en iyi seviyede bitiren Fenerbahçe, taraflı tarafsız bütün Avrupa'da basketbolseverlerin ağzında hoş bir tat bıraktı ve bir önceki başarısının tesadüften ibaret olmadığını kanıtladı. Önümüzdeki yıllarda ise biz basketbolseverlere bu muhteşem sporu bir tık daha sevdirmemesi ve unutulmaz anlara yenilerinin eklenmemesi için hiç bir geçerli sebep yok. Bu başarının baş aktörü Koç Zejko'ya tüm Fenerbahçe taraftarı ve biz basketbolseverler adına sonsuz teşekkürler.
Peki Nedir Obradovic'i Bu Kadar Büyük Kılan Şey?
Bunun temeli aslında çok basit.Koç hiç bir zaman şapkadan tavşan çıkmasını beklemiyor. Bizim insanımıza çok yabancı gelen 'çalışma, özveri, sabır, adalet,inat,birliktelik' gibi ulu kavramları parkeye yansıtıyor o kadar. Onun sisteminde hiç bir oyuncu vazgeçilmez değil. Ona göre gitmek isteyen bir oyuncu asla takımda kalmamalı. Zorla kimseyi takımda tutmaya yanaşan bir hoca değil. Koç'a göre oyuncuların çoğu basketbolcu olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu ancak iş işten geçtikten sonra anlayacak. Geçmişte Socrates Dergi'ye verdiği bir röportajda bahsettiği bir anısı bu görüşü kanıtlar nitelikte. 2002 yılında Euroleague Finali yaklaşırken Panathinakios'un başında olan Koç, takımdaki sakatlıklardan mütevellit Buck Jonshon'ı takıma dahil etmişti. Bir süre sonra oyuncunun yönetime rest çekerek 'bana ödeme yapmazsanız idmana çıkmam' diyerek sabah idmanına çıkmadığı ortaya çıktı. Yönetim ise oyuncuyu aynı gün ikna ederek akşam idmanına yetiştirdi. Salona giden Jonshon Obradovic'e 'Koç, ben burdayım' dedi. Ardından ise Zejko'nun neden 'Obradovic' olduğunu anlatan bir cevap aldı. 'Dostum artık çok geç'.