Türkiye’nin en aktif grupların biri olan İnterrail Türkiye’nin kurucusu Bestami Köse ile birlikte keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bestami Köse kimdir? İnterrail nedir? Nasıl yapılır? Bir insan yurt dışına çıkarken neler yapmalıdır? sorularını bir kenara ittik. İnterrail Türkiye’nin ruhunu, ‘Yolda Olma’nın felsefesini, her sabah farklı bir şehirde uyanmanın verdiği hazzı, Hatay’ın 54 bin nüfusa sahip Hassa ilçesinden dünyaya açılan kapıyı konuştuk.
“İnsanlar benimle neden röportaj yapıyor.”
-İnterrail Türkiye’yi kurarken planladığınız noktanın neresindesiniz?
Benim açımdan şuanda interrail Türkiye bir rüya, henüz boyutunun farkına varamadım. Kurarken düşündüğüm, yapmak istediğim şeylerin hepsi şuanda aynı. Ama o zamanlar şöyle bir hayalim yoktu: “Türkiye tarafından tanınacağım, seyahat edeceğim, grup yüz bini aşkın üyeye ulaşacak.” Bu durumu sanırım böyle 1-2 aydır idrak ediyorum. İlk grup 35 bin üyeye ulaşmışken Star gazetesinde ilk röportajımı yaptım. Röportaj’da İnterrail Türkiye’nin büyüdüğünden bahsediyordu. Ben o sırada şunu düşünüyordum, “İnsanlar benimle neden röportaj yapıyor.” Tabi daha önce hiç röportaj yapmadığım için ben bir kafeye, gazeteye ya da kanala gidip röportaj yapacağız sanıyordum. Fakat bana soruları facebook üzerinden soruları attılar. Çok ilginç bir deneyimdi.
“Bizim garip bir yönetim şeklimiz var. Bazen yönetim ekibinin canı sıkılıyor hep beraber sohbet etmeye başlıyoruz, çıkıp sahile gidiyoruz”
-İnterrail Türkiye’yi kurumsal bir çerçeveye taşımayı düşünüyor musunuz?
Biz İnterrail Türkiye olarak kurumsal mı olsak, ya da amatör mü kalsak diye bir düşünce içerisine girmedik. Bizim garip bir yönetim şeklimiz var. Bazen yönetim ekibinin canı sıkılıyor hep beraber sohbet etmeye başlıyoruz, çıkıp sahile gidiyoruz. Bizim gönüllü ekibinden oluşan bir arkadaş grubu olduğu için ve bunların hepsiyle de İnterrail Türkiye grubu üzerinden tanıştığımız için ayrı bir bağımız var. Kurumsal olur muyuz? olmaz mıyız? şuanda bilmiyorum. Biz amatörlükten beslenen insanlarız. İnterrail Türkiye grubunun kuruluş zamanlarında, hep postlar altında goygoy dönerdi. İnsanlar eğlence ve mizah ortamına çok yatkınlardı. Hala öyle olmasını da istiyoruz. Zeki mizah insanları besler. Ayrıca amacımız insanların eğlenerek bir şeyler öğrendiği bir ortam yaratmak. Şuanda da İnterrail Türkiye olarak yapmak istediğimiz şey sadece bu.
-İnterrail Türkiye ile birlikte sırt çantalı gezginlere olan bakış açısı değişti mi?
Türkiye için evet. Çünkü Türkiye’de bugün yola çıktığın zaman, Türkiye’nin herhangi bir yerinde sırt çantalı birini gördüğün zaman bunun İnterrail Türkiye’den olma ihtimali çok yüksek. İnterrail Türkiye ile birlikte farklı insanlar arasında ortak bir dil yaratmış olduk ve bu bize gurur veriyor.
“Yolda çok güzel şeyler var, sandığınız gibi pahalı olan şeyler değil. Sadece yola çıkın ve yolda çok güzel insanların hayatınıza dokunabileceği deneyimler yaşayın” dediğimiz ve bunu deneyen bir insan topluluğu oluşmaya başladı. İnterrail Türkiye’den önce baktığımızda insanlar önceden sadece festivallerde gezer ya da belirli tatil beldelerine giderdi. Şimdi baktığımız zaman Siirt’e de Hakkâri’ye de gidiyorlar. İç Anadolu’da da bilinmeyen bir yerlere gidiyorlar. Bu açıdan bakınca da evet Türkiye’de seyahat konusunda özellikle son zamanlarda sırt çantası ve otostopla seyahat konusunda çok ciddi faydamız olduğunu düşünüyorum.
“Biz çok güzel bir hayat yaşadığımızı düşünüyoruz ve bu tarafta her şey çok keyifli, eğer sizde o tarafta olmak için bir şeyler yapmak istiyorsanız Yol açık, yola çık.”
-Sloganınız Yol açık, Yola çık! Peki, yılda sadece 15 gün yolu açık olan, çalışan insanlar için ne söyleyeceksin?
İnsanların imkânı dâhilinde tavsiyeler vermek istiyoruz. Ama bizim tarafımızdan bakıldığı zaman biz insanların hayatlarındaki en güzel çağlarında monoton bir hayatta devam etmelerini istemiyoruz. En azından ben istemiyorum. 22-23 yaşına kadar zaten ailemiz için okulumuz için bir şeyler yaptık. Bu çağlar çok özel çağlar ve insanın kendini, kişiliğini, özgürlüğünü keşfettiği çağlar. Bu çağlarda gidip de bir iş hayatı içinde koşuşturmak benim yaşam felsefeme aykırı. O yüzden biz insanlara şunu diyoruz, “Biz çok güzel bir hayat yaşadığımızı düşünüyoruz ve bu tarafta her şey çok keyifli, eğer sizde o tarafta olmak için bir şeyler yapmak istiyorsanız Yol açık, yola çık.” Ya da “Ben seyahat etmek istiyorum ama maddi olarak sorun yaşıyorum” ,gibi aslında olabilitesi çok yüksek olan bahanelere sığınmamaları gerektiğini söylüyoruz. Onun dışında zaten bir insan çalışmayı çok seviyorsa, o hayatta mutluysa “o taraf kötü, bu tarafa gel” demiyorum. Sadece bizim tarafta olmak için bir şeyler yapmak istiyor ama geçim sıkıntısı ya da diğer türlü kendinin bunu yapmasına engel olan, durumların aslında olmadığını gösteriyoruz. Aslında tek yapması gerekenin seyahat etmek istemesi ve yola çıkması gerektiğini hatırlatıyoruz.
“Yol açık, gerekli olan tek şey ilk adımı atabilecek cesareti bulmaları. “
Bana çalışan insanlar nasıl seyahat edecek diye soruyorsan, Bence bu insanlar en kısa zamanda bir şekilde bizim taraftan bakmaya, bu işin parayla ya da diğer şartlarla alakası olmadan sadece yolun açık olduğunun farkına vararak yola çıkmaları gerekiyor. Yol açık, gerekli olan tek şey ilk adımı atabilecek cesareti bulmaları.
“Benim için seyahat etmek çok uçuk kaçık bir şeydi. Bundan yıllar önce Roma’nın nerede olduğunu bilmiyordum”
-Bu konuda sizinle iletişime geçen insanlar var mı?
Tabii ki de var. Bana Bestami Köse olarak ya da İnterrail Türkiye’den birçok insan ulaşıyor. “Bir şeyler yapmak istiyorum yola çıkmak istiyorum” diye. Benim zaten interrail grubunun içinde en sevdiğim ve en özel bulduğum şey şu; insanların bilinçlenmeye ihtiyacı var ve ben şöyle diyorum: ”Hatay’ın Hassa ilçesinden gittim dünyanın birçok ülkesini gezdim ve gerçekten benim bulunduğum şartlarda durum çok kötüydü. Benim için seyahat etmek çok uçuk kaçık bir şeydi. Bundan yıllar önce Roma’nın nerede olduğunu bilmiyordum. Bende böyle bir bilinçsizlikten geldim ve size artık, Roma, Hindistan veya dünyanın herhangi bir yerine gitmek çok kolay hayalinizi gerçekleştirmek için bir sürü şeye ihtiyacınız yok.” Bunu gerçekten çok rahatlıkla söylüyorum çünkü şuanda bunları gözünde büyüterek yola çıkmaktan korkan çok sayıda insan var. Onlara istedikleri konuda yardımcı olmaya çalışarak, yola çıkmalarını kolaylaştırıcı, imgesel yönlendirmeler gösterdiğiniz zaman insanlar “Evet gitmek bu kadar basit miymiş ya” diyerek bir adım atıyorlar. Ben İnterrail Türkiye’de de diğer sosyal medya hesaplarımdan da herkese dönüş yapmaya çalışıyorum.
“Farklı kültürlerin hayatınıza dokunmasına izin verin”
-Son zamanlarda Gezgin ve turist arasında bir kavram tartışması var. Bu ayrım sana göre nerede başlıyor? Ya da senin için böyle bir ayrım var mı?
Aslına bakılırsa insanlar son zamanlarda böyle bir algı yaratmaya başladı. Turistler bu şekilde gezer, gezginler bu şekilde gezer gibi bir ayrım oluşmaya başladı. Benim kendi kişisel görüşüme göre bir insanın gezgin ya da turist nasıl olursa olsun, seyahat etmeye ihtiyacı var. Gezgin olmak biraz daha cool görünmektir. Seni daha romantik ve daha karizmatik hissettirir. Hep içimizde o özendiğimiz başımızı alıp gitme isteği vardır. Gezginlikte bunu yansıttığı için, turistlerden farklı olarak, biz sırt çantalı ruhu, istediğimiz durakta inme, zamansız ve plansız seyahat etmeyi tercih ediyoruz.
“Yeter ki gezin”
Turist dediğiniz anda ise insanlarda elinde fotoğraf makinesi, sürekli bir şeyleri çekmeye çalışan, Paris’e gittiği zaman Eiffel’i çeken ve insanlara Eiffel’e gittiğini göstermeye çalışan bir portre ortaya çıkıyor. Ama bu kötü bir şey değil. İnsanlar nasıl geziyorlarsa gezgin, ben hem Türkiye’de hem de genel olarak seyahat konusunda insanların ayrıştıran bir tavırdan rahatsızım açıkçası. Turist, gezgin, hippi de olsa, gece hayatı içinde olsa, insan bir şekilde diğer kültürlerin hayatına dokunmasına izin vermeli. O yüzden nasıl geziyorsa gezsin yeter ki gezsin.
-Gezgin kavramı sana göre yozlaştı mı? Bunun senin için bir önemi var mı?
Ben gezgin kavramının yozlaştığını düşünmüyorum. Ama yozlaşadabilir. Çok fazla insan ben gezginim diyebilir bunun hiçbirimize bir zararı yok. İnsanlar gitmediği şehirlerle ilgili bilgilere verebilir. 3 ülke gezip ben gezginimde diyebilir. Bu tarz şeylerle kimsenin hevesini kırmaya gerek yok. İnsanların seyahat edilmeye teşviki için ne gerekiyorsa o yapılmalı. İnsanların heveslerini kırıcı, “sen gezgin değilsin 3-5 ülkeyle gezgin mi olunur?” gibi şeylere takılmamak lazım. Sadece Türkiye’yi gezerek de gezgin olabilir. Gezginlik kelimesi yola ait olmaktır. Yola ait olma isteğidir. O yüzden kavramın yozlaşması benim için önemli değil.
-Gezgin olma kavramıyla ilgili grupta yapılan bir paylaşım kısa bir süre içinde kaldırılmıştı. İnterrail Türkiye grubunun felsefesi ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz o zaman…
Biz grupta insanların hevesini kıracak hiçbir şeye izin vermemeye çalışıyoruz. İnsanlar Google sorabileceği soruları bile bize sormalı. Çünkü 130 bin üye var. Alt grupların toplamında 200 bin insan var. Bazen grupta aynı sorular defalarca sorulabiliyor. Ama bu bizi rahatsız etmiyor. Bazen yorumlara sorulan sorular için “Google yaz çıkar” yorumları atılıyor ben onları hemen siliyorum çünkü insanların heveslerini kırmak istemiyorum. O yüzden biri couch kültürüne, yola çıkma kültürüne, insanların korkmasına sebep olacak bir paylaşım yaptığı zaman buna izin vermemeye özen gösteriyoruz.
“Bütün seyahatlerin heyecan verici zamanları o korktuğun zamanlardır”
-İlk uzun yol seyehatinde yapamayacağını düşündün mü?
Hayır. Ama bence interrail’in yâda bütün seyahatlerin heyecan verici zamanları o korktuğun zamanlardır. “Barselona’ya gideceğim ama nasıl gideceğim nasıl bir yer, Termine ineceğim ama şehir merkezine nasıl gideceğim?” gibi sorular aklının bir köşesinde olduğu zaman içinde ayrı bir heyecan oluşuyor. Ben o heyecanı çok seviyorum. Yola çıkmanın verdiği heyecanla haritayı açıp hiç bilmediğin bir yerde bulunmanın, bulunduğun yerin mimari algısı, insanların yaşayış şekillerini bilmemekten doğan bir heyecan var ve bu gerçekten çok güzel bir şey. Ben hep şunu derim İnterrail’e gitmeden önce hayal kurun. Haritayı açın bakın ne yenir nerelere gidilir öğrenmeye çalışın. Çünkü seyahatinizi güzel kılan ve heyecanını diri tutan budur.
-İnsanların seni plansız gezgin olarak tanımaları sende ‘Gezgin' kimliğini bir misyon haline getirdi mi?
Samimi olmak gerekirse önceden böyle bir düşünce oluşturmuyordu. Ama son zamanlarda artık hayatım bütün insanlar tarafından seyahatle anılmaya başlayınca sende istemsiz bir şekilde gezmek istiyorsun. O yüzden çevremde gezgin olarak anılmak tabii ki de gezme sorumluluğu yüklüyor ve bunu hissediyorsun ama bu kavram kargaşası yaratmıyor çünkü beni ben yapan şey zaten bu.
-Gezdiğin yerlerde sana aynı hissi yaşatan şehirler hangisi?
Her gittiğimde bana aynı hissi yaşatan, ülke olarak Norveç ama şehir olarak Amsterdam. Kesinlikle hem mimarisi hem doğası, hem de insanların yaşayış şekillerini çok seviyorum. O yüzden Amsterdam diyebilirim. Ama her şeyin toplandığı bütün gece hayatı deniz doğa insan kültür farklılığı dersek bu konuda da Barselona kesinlikle ön plandadır.
-Şehirler mi insanlar mı?
Benim yolda olmamı ifade eden şey aslında insanlar. Gittiğim ülkenin yerel insanları, onların senin hayatına dokunması benim en çok istediğim şey. Mesela Roma’ya gittiğim zaman bir Romalıyla Barselona'ya gittiğimde ise orada yaşayan yerel bir insanla gezmek, gittiğin yerin kültürünü onun sana öğretmesi benim tercihimdir. Benim için yolda olmak aslında birazda insan hikâyeleri. Çünkü ben öğrenmeye aç olan bir insanım ve her gün çok ciddi şeyler öğrenmeye başladım. Hem fikren, hem de öğrendiğinle bilgi dağarcığın genişledikçe, bakış açın geliştikçe yoldaki insanlara daha çok saygı duymaya başlıyorsun. İran’a ve ya Hindistan'a gittiğin zaman yolda dünyanın en güzel insanlarını, fıtratında hepsinin iyi olduğu düşüncesi oluşmaya başlıyor ve böyle seyahat etmeye başlıyorsunuz. Yola daha fazla ait hissediyorsunuz.
“Dünya’da bu kadar güzel yer varken, sadece Türkiye’yi görerek ölmemeliyiz”
Dünya üzerinde kelimelerle tarif edemeyeceğiniz yerler var. Nepal, Kamboçya,Hindistan gibi (insanlar mutlaka burayı görmeli) yerler varken, insanlar Türkiye’de ölmemeli. Sadece Türkiye’yi gezmemeli.
-Yola çıkarken Tek mi çıkılmalı? Grupla mı?
Kesinlikle tek çıkmak. Bu zaten bizim mottolarımızdan biri. Çünkü hepimizin üniversite çağına kadar Hababam sınıfı modunda gezme kültürü var. Şimdi dünyanın herhangi bir şehrindesin (Kolombiya’da hayal edelim), Kolombiya’yı yanındaki bir arkadaşınla gezebilirsin. Ama Bolivya’dan Arjantin’e Arjantin’den Brezilya’ya giderken bir trende, otobüste tanıştığın herhangi bir Arjantinli ya da Bolivyalıyla sohbet ederek gezmek ile Türk arkadaşınla sohbet ederken gezmek arasında fark var. Zaten hayatımız boyunca belki de sadece 1 defa çıkabileceğimiz bu yolda biraz o kültürdeki insanların hayatına dokunmasına izin vermemiz gerekiyor. Çünkü seyahat ederken yanında Türk bir arkadaşın varsa bütün ilgi alaka ikiniz arasında olan şeylerden ibaret oluyor. Ve bu özgürlük gezisinde bir zamandan sonra arkadaşınızın sizin hayatınızı kısıtlamasını engelleyemiyorsunuz. Bu yüzden de biraz o arkadaş, eş- dost kültüründen kurtulup dünya vatandaşı olma yolunda olmalı ve o insanların hayatınıza dokunmalarına, yolda arkadaşınla hikâye biriktirmektense farklı insan hikâyeleri biriktirmek ve farklı kültürden insanlarla kaynaşmak her zaman vurguladığımız şey.
-Yoldayken yaşadığın, sende kötü anılar bırakan durumlar oldu mu?
Yolda olmanın, yolun öğrettiği en güzel şey bu sorunun cevabı aslında. Yolda asla bir ırka sahip hissetmiyorsun kendini. Milliyetçilik güzel bir şey olabilir, Türk olmaktan gurur duyuyor olabilirsin ama yolda mızrağı kaldırıp savaşa gider gibi gitmediğinin farkında olmamız gerekiyor. Bunu başarınca da etnik farklılıkları olan bütün insanlara olan önyargın ortadan kalkıyor.
Ben hep söylerim 22 yaşına kadar üniversitede öğrendiğim şeylerden çok daha fazlasını yolda öğrendim. Yola ait hissetmeme neden olan da bu. Yolda güzel insanlarla karşılaşırsın. Yol kültüründe insanlar birbirlerine karşı önce iyi davranır, iyi konuşur; sen zarar vermediğin sürece karşı taraftan da genellikle zarar gelmez. O yüzden herhangi bir negatif ayrımcılık yaşamadım. Çünkü yoldaki insanlar gerçekten bilinçli insanlar. Ne kadar Türklerin Sırplara, Yunalılara karşı bir ön yargısı var, Yunanistan’a gittiğinde Türkleri sevmezler gibi önyargılar olsa da bunların gerçek hayatta bir karşılığı yok. En azından ben karşılaşmadım. Hindistan’da da sizi severler, İran’da size taparlar. O yüzden ben bir Türk olarak bu zamana kadar dünyanın hiçbir yerinde sorun yaşamadım. Türk olduğu için sorun yaşayanı da çok duymadım.
-Yola çıkmadan önce farklı kültürlere karşı ön yargın var mıydı?
İster istemez ilk başlarda vardı. Mesela ben yurtdışına çıkmadan önce Fransızların çok soğuk olduğunu, İngilizce konuşmadığını; Norveç’teki insanların kuzey ülkelerinden yaşadıklarından dolayı insanlara karşı bayağı bir soğuk olduklarını düşünürdüm. Ama hiç alakası yok. Norveç insanı dünyanın nadir sıcakkanlı insanlarından, Fransızlar da çok, kibar ve sevecendir. Benim hayatımı değiştiren bir insan Fransızdır. Bu gitmeden önce ve gittikten sonra öğrendiğim bir şey. Hayatında bir kötü Fransız ve İspanyolla da karşılaşabilirsin ama a o senin karşılaştığın kişidir. Asla İspanyollar ya da Fransızlar diye genelleyemezsin.
-Sosyal medya üzerinden gelen eleştiriler hakkında ne düşünüyorsun?
Sosyal medya üzerinden gelen eleştiri kabul etmemek saçmalık olur. Her insan buna açık olmalı. Ama benim kabul edemediğim şey iftira atılması. Karşında bir insan var ve seninle hiç oturmadan, sohbet etmeden, hiçbir iletişim kurmadan sosyal medyadan duyduğu bilgilerle seni yargıladığı zaman zoruna gidiyor. Çünkü geri planda gönüllü bir ekiple çalışıyorsun. Biz 3 senedir İnterrail Türkiye grubunu yönetiyoruz. Kar amacı güden bir oluşum değiliz, böyle bir girişimde bulunmadıkta. Yaptığımız projelerde insanlara hediye biletler verdik. Dedik ki hayaliniz buysa bunu gerçekleştirmek için elimizden gelen bir şeyler varsa biz buna hazırız ve yaptık. Biz bunları yaparken seni tanımayan insanların sosyal medyada yazdığın hatta yazmadığın şeyler yüzünden sana tepki göstermesi üzüyor.
“Bu yaşta gezmekle ne işin var gidip işe, girsene”
Yani birisi senin hakkında sağdan soldan duyduğu, ya da bir yerde okuduğu kadarıyla yorumlayıp sağa sola yazdığı zaman önce bir kendi içinde ne yazdığını sorgulayıp üzülüyorsun, sonrada tepki vermek zorunda kalıyorsun. Çünkü doluyorsun. Senin olmadığın bir tavırla ilgili, senin ilgin olmayan bir grupla ilgili konuşuluyor. Ya da benim 33 yaşında olduğum yazıyor. Bunu yazanda ciddi ciddi yazmış. Hatta bir konferansa çıkmadan önce gelip bana “Siz bize 24 yaşında olduğunuzu söylediniz ama internette 33 yaşında yazıyor bir yanlışlık yok değil mi?” diye sormuşlardı. Bunu gören insanlarda, yorum olarak “Bu yaşta gezmekle ne işin var gidip işe, girsene” gibi paylaşımlarda bulunuyorlardı. Bunun gibi net yalan bilgiler olunca insan ister istemez tepki vermek durumunda kalıyorum. Tepkim aslında şu: Bana bir sor. Konuşalım, iletişim kuralım. Bana yazmaktan çekiniyorsan bunu da anlarım ama o zamanda hiç yazmayacaksın.
Mado’nun sahibi olduğumu söylediler…
Sosyal medyada şu da var. Benim Mado'nun sahibi olduğum söylenir. Bu iddianın çıkış noktasını bilmiyorum ama ben daha önce Mado'da çalıştım. Yani bildiğimiz, tezgâh arkasında çalıştım. Facebook, twitter’da ismim yeni yeni duyulduğu zaman, hesabımda “Mado’da çalışıyor” yazıyordu. Muhtemelen onun etkisi çok büyüktür. Ama böyle bir şey yok, yani sonuçta Mado’nun sahibi olmak benim saklayabileceğim bir şey değil. Ama böyle bir şeyde var ve bunu hala ısıtıp ısıtıp ortaya atıyorlar.
“Sosyolojik bir sorun”
Şimdi şöyle de diyebilir insanlar, olumlu eleştirince iyi de olumsuz eleştirince kabul etmiyorum asla öyle değil. Çünkü olumsuz eleştiriler bir insan için yönlendirici ve bilgilendirici olabilir ama iftira boyutuna geldiği zaman gerçekten rahatsız edici oluyor. İlk başlarda çok üzüyordu bu durum ama ülke geneline bakınca bu birazda sosyolojik bir sorun yapacak bir şey yok.
-Eleştirilerin kaynağı kıskançlık olabilir mi? Senin yaşadığın hayatı yaşamak isteyip de yaşayamayan insanlar mesela?
Olabilir. Çünkü yönettiğim grup bence Türkiye'nin en özel gruplarından biri. Pofil çok ciddi ve iyi insanlardan oluşuyor. Eğer iftiraların sebebi kıskançlıksa ben olsam bende kendi yerimde olmak isterdim. Bu egoistlik olarak algılanabilir ama aslında muhteşem bir grubun başında olmanın verdiği haz.
“Gezginler ailesinden izin almamış izni yaratmışlardır”
-Klasik her Türk ailesinden yaşanan durumlar vardır. “Gezip ne yapacaksın? İlk önce okulunu bitir, bir işe gir…” Bu sorunları sende yaşadın mı?
Evet. Hemen hemen tanıdığım bütün gezginler yaşamıştır bunu. Ama gezginler ailesinden izin almamış izni yaratmışlardır. Klasik Türk ailesinde olduğu gibi bende de öyle oldu. Aslında bizim kültürümüzde seyahat etmek çok özeldir. Evliya Çelebi’den tutun Barış Manço’dan, Sunay Akın’a, İlber Ortaylı’ya kadar kültürümüzde çok özel gezginler var. Bu gezginlerin çok ciddi bir bilinç ve entelektüel düzeyleri de var. Buna rağmen Türk kültüründe henüz seyahat edene saygı oluşmuş durumda değil. İnsanlar genelde seyahat ederken boş bulunmuşluk yaptığımızı düşünürler. Ya da otostop yaparken mesela, otostopta aracına bindiğiniz insan sana önce saygı duymaz, konuşurken seninle “ boş boş geziyorsunuz işe girin “ der. Sonra sen ona anlatırsın yolda olmayı, neler yaptığını… Bu şekilde konuştukça insanlarda “ keşke senin yaşadığın hayatı yaşasaydım” düşüncesi oluşmaya başlar. İşte biz de bu hissi insanlar en geç 40 yaşına kadar farkına varınlar istiyoruz. Ne kadar erken o kadar iyi. Çünkü yolda öğrendiğin şeyler senin normal hayatında da yapabileceğin, uygulayabileceğin şeyler olabiliyor. Ufkunu açtığı için daha güzel düşünebiliyorsun. Eşine, ailene, dostuna daha saygılı davranabiliyorsun. Hayatını geliştirebiliyorsun.
“Oğlum sen ne yapıyorsun ki sana ödül verecekler”
Aileme gelirsek, gezgin ruhlu olmamı kabul etmediler demeyeyim de ne yaptığımı anlamaya çalıştılar. Bu durum uzun bir süre sürdü. Annem özellikle, “oğlum geziyorsun da ne oluyor “ derdi. Hatta bir konferansta anneme, “Anne konferansa gidiyorum, ödül verecekler bana” dedim. Annem, “Oğlum sen ne yapıyorsun ki sana ödül verecekler” dedi. Anneme gruptan bahsettim, sonra bu konferanslar artmaya başladı. Ödüller almaya devam ettim ama annemin hala ban niye ödül verdikleriyle ilgili bir fikri yok. Özellikle anneme Roma’dan Floransa’ya trenle değil de otostop yaparak gittiğimi anlattığımda hiçbir şekilde anlamıyor. Bunun bir zevk olduğunu asla kabul etmiyor. Ama artık saygı duyuyorlar ve destek veriyorlar. Önceden zorlandım ama şuanda her şey rahat.
Gezginin kardeşi de gezgin olmuyormuş…
Biz 4 kardeşiz. Diğer kardeşlerimle hiç alakamız yok diyebilirim. tek gezen benim.
“Dünyanın herhangi bir bölgesinde uyanmanın hazzı, mutluluğu tarifsiz bir şey”
-Bestami Köse’yi gezmekten ne vazgeçirir?
Aslında ben bir insanın fiziki bir engeli olmadığı sürece gezmeyi bırakabileceğini düşünmüyorum. Seyahat eden insanlar dünyanın en şanslı insanları. Bu yüzden şu ya da bu olursa sıkılırım, gezmekten vazgeçerim dersem yola ayıp ederim gibi geliyor. Çünkü dünyanın herhangi bir bölgesinde uyanmanın hazzı, mutluluğu tarifsiz bir şey. Bende bunu kaybetmeyi asla istemem.
-Üniversite eğitimin ne durumda?
Üniversite eğitimim devam ediyor. Okulla aktif olarak bağım yok. Önceden okulu bitirmeyi düşünüyordum ama artık düşünmüyorum. Diplomanın benim için hiçbir önemi yok. Yolda öğrendiklerim alacağım 10 diplomaya değer.
-Plansız gezgin ismi nasıl çıktı ortaya?
Ben plansız gezgin bloğunu açtıktan sonra 8-9 ay hiçbir şey yazmadım. Niye bu ismi koyduğumla ilgili bir fikrim yok. O anda bu ismi koydum. Ama o zamanlarda hayatı plansız yaşamayı seviyordum. Benim hayatım söz vermemek üzerine kurulu. İhtimaller dahilinde konuşurum. Hayatım bu şekilde devam ederken bu isimde çok planlamadan konuldu.
-Seni plansızlamayı planlamaya iten nokta neydi?
Ben interrail boyunca seyehat ederken, aklımda şu vardı; Roma’dan Floransa’ya gideceğim, Floransa’dan Venedik’e gideceğim diye planlar yapıyordum. Roma’dan Floransa’ya gidene kadar, 100 tane anı yaşadım. 100’ü de farklı şehirlerde. Sonra rotama baktım yüzde 80 ‘ine gitmemişim. Çünkü yolda başıboşluğun verdiği çok güzel bir his var.
Benim rotama göre Fas’tan Norveç’e gitmem gerekiyordu. Sonra bir baktım her ikisinede gitmeden seyehatimi gerçekleştirmişim. Döndüğüm zamanda baktığımda geçirdiğim en güzel gezilerden biriydi. O yüzden yolda plansızlığın çok güzel olduğun keşfettikten sonra da İnterrail Türkiye’de bu ruhu yansıtmak istedim. Bizim seyahatlerimiz ya da Türkiye içinde gerçekleştirdiğimiz turlarda 3 şart vardır.
1-Asla soru sorulmaz
2- Plan yapılmaz
3- Çok para harcanmaz
Plansızlık benim hayatımda gerçekten, çok uç noktada olan bir şey. Yarın size bir şey söyleyip gelemeyebilirim. Çok fazla hayır diyebilen bir insanda değilim. Bu yüzden yarının olamama ihtimalini insanlara anlatıyorum. Ama bir şekilde hayatımda doğru adımlar atılıyor.
-Türkiye’de bir diğer tabu Otostop. Otostoprail’le bu tabuyu da biraz olsun yıktığınızı düşünüyor musun?
Türkiye’de otostop yapan yüzlerce kadın var. Yüzlerce çok üst düzeyde kadın var. Bilinçli ve eğitimli kadınlardan bahsediyorum. Bunun dışında kapalı insanlar da var. Bunun yanında yüzlerce erkekte var. Bizi araçlarına kabul eden sayısız iyi insanda var. Otostop dediğimizde , “kadın pazarlayıcıları var. Yola çıkıyorsa başına kesin bir iş gelir” mantığı hala var. Türkiye’de evet kadınların ve erkeklerin başına güvensiz durumlar gelebilir ama bu dünyanın her yerinden daha fazla değil. Otostop bir kültürdür. Türkiye’de de son zamanlarda inanılmaz derecede yaygınlaşmaya başladı. İnsanlar bunu hayatında bir kez olsun denemeli.
-Kamp hayatı senin için ne anlam ifade ediyor?
Kamp benim için çok özel bir şey. Türkiye’de kamp kültürü biraz piknik kültürüyle karışmış durumda aslında. Biz daha çok insanların bir arada paylaşarak, aynı kaptan yemek yiyerek ya da kaynaşma temasında insanları kampa teşvik etmeye çalışıyoruz. Kamplarda genelde şu olur. İnsanlar kamplarda hep şundan korkar. “Kimseyi tanımıyoruz.” Ama kamp sonu döndüğünüzde sosyal medya ya bir bakarsanız, birbirini tanımayan onlarca insan bu kamplar sayesinde iletişim kurmuştur. Aslında insanlar seyahatlerinin ilk adımını kamplarda atıyor diyebiliriz.
-Kamp etkinliklerinde seninle tanışmak için gelen insanlar var mı?
Mutlaka vardır. Bu benim için çok gurur verici ve güzel bir şey. Ama bunun benim hayatımda yansıttığı sey, o insanların çok güzel insanlar olduğunu bilmek ve onlarla vakit geçirmek, bir şekilde sohbet etmek.
Başlarken Bestami bey, ayrılırken kanka…
Bende hiçbir zaman kendimi geri çeken bir insan olmadım. Zor ulaşılan bir adam hiçbir zaman olmadım. O yüzden kampa ilk geldiğinde Bestami Bey diye başlayıp, kanka görüşürüz diye biten durumlar çok oldu. Çünkü ben hayatım boyunca sıfatlardan ve insanların kasıntı tavırlarında haz almadım. Bu durum beni kibir, ego noktasına getirirse korkutucu olur ama ben şuanda öyle bir noktaya ulaşmadım. Umarım ulaşmamda.
-Yola çıkan Bestami ve yola devam eden Bestami arasında fark var mı?
Ben önceden net genellemeler yapan, net tavırları olan bir adamdım. Bir insanın bir tavrını gördüğüm zaman tek bir hareketiyle onu tanımlardım. Fakat şimdi baktığımda insanların beni rahatsız eden bir hareket ya da tavırları varsa, bundan yola çıkarak genelleme yapmıyorum ve anlık, özel bir durum olabilir düşüncesiyle yaklaşabiliyorum. Tahammül sınırım üst noktalara geldi diyebilirim. İnsanlara daha fazla şans vermeye başladım. Aslında şans vermekten daha çok insanların hayatlarının, gelişme düzeylerinin sürekli değişebildiğini gördüğüm için, biraz özgüveninde verdiği bir olgunlaşma oldu. Çok fazla olgunlaştım, bilgi birikimimi zamanla aştım. Ve gerçekten ilkokulda andımızı bile okumaya çekinen bir insanken, yola çıktıktan sonra 2 bin kişiye konferans verebilecek duruma geldim.
“Özgüvenim sıfırdı”
-Yola çıkmaktan korkanlara tavsiye?
Ben yola çıkıp da bundan zevk almayan çok az insan gördüm. Bir insan yola çıktıktan sonra ailesini özleyebilir, başına kötü bir şey gelebilir. Bende ilk İnterrail’imden bir süreye kadar hiç zevk almamıştım. Çünkü her şey rutin gidiyordu. Özgüvenim sıfırdı. Kimseyle konuşamıyorum, dil konusunda iyi değilim. Beklediğim gibi gitmedi. Sonra dedim ki bunların hepsi benim o an yaptığım kendi olamadığım şeyler. Örneğin birine asla yolda giderken selam verebilecek yapıda bir insan değildim. Sonra o gülen insanlar, tavırları o kadar hoşuma gitti ki çok güzel sohbetler etmeye başladım derken bir anda aslında yapamayacağımı düşündüğüm her şeyi deneyimleyerek bir anda hayatımı değiştiren bir ortam yarattım. İnsanlar zevk almayabilir ama 2.’de 3.’de, 10 gün, 20 gün sonra bir şekilde zevk almaya başlayacaklar o yüzden yoldan ayrılmasınlar.
“Yola çıktığınızda insanlara güvenin..”
Kendi ülkemdeki insanlara pek güvenemesem de dünyadaki insanlara güveniyorum. Dünyanın bir yerinde biraz yolda olduğun sürece seçici oluyorsun ve insan sarrafı haline gelebiliyorsun. O yüzden güven olmazsa yolda seyahat edemezsin. Otobüsçüye, tırcıya ya da herhangi bir insan güvenerek bakman gerekiyor. Yol bana güvenmeyi de öğretti. Bu konuda hiç sorun yaşamadım diyemem ama önlemini almayı da yine yol sana öğretiyor.
Röportaj: Kubilay KOS/Habermetraj